Büyük Türk Tarihi
Online Tarih Dergisi

Kılıç Arslan’ın Öldürülmesi



“II.Gıyaseddin Keyhüsrev’in ortanca oğlu olan Rükneddin Kılıç Arslan,Göyük Han’ın tahta çıkış merasimine katılmış ve ondan aldığı sultanlık yarlığı ile dönüşte Sivas’da ağabeyi II.İzettin Keykavus’u azlederek yerine geçmişti. Taht kavgaları sırasında Uluborlu kalesine hapsedildi.Muineddin Pervane’nin gayretleriyle Bayçu Noyan IV.Kılıç Arslan’ı hapisaneden çıkarıp Selçuklu tahtına iade etti ve Moğollar’ın desteği ile 1262′den itibaren ülkeyi yönetmeye başladı. Muineddin Pervane ,Bayçu Noyan,Hulagu ve Abaka Han’ın güven ve dostluğunu kazanarak Selçuklu Devleti içinde büyük bir yetkiye sahip oldu”


Pervane Muineddin, II. İzzeddin Keykavus’u Anadolu’dan uzaklaştırmış ve ardından zayıf Sultan Rükneddin’in adına ülkeyi yönetmeye başlamıştı. Pervane, kısa süre içerisinde merkezde ve eyaletlerde devlet adamları arasında gerekli temizliği yapmış ve istediği düzeni kurmuştu. Pervane Muineddin’in bu şekilde ülke üzerinde tahakküm kurması, başlarda IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı rahatsız etmiş, daha sonra Pervane ile aralarında gizli bir gerginlik oluşmasına neden olmuştur.
İbni Bibi’nin anlattığına göre, IV.Rükneddin Kılıç Arslan ile Pervane Muineddin arasındaki ilk gerginlik Hatîroğlu Şerefü’d-Din Mesud’un Niğde serleşkerliğine tayin edilmesiyle başlamış,ardından Pervane Muineddin’in Sinop’u kendine temlik(mülk edinme) etmesiyle son haddine ulaşmıştır. Aksarayi’ye göre ise IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın ve Pervane Muineddin’in arası Sinop’un muhasarası sırasında Sultan Rükneddin tarafından hakarete uğramış olan Taceddin Mutez ve etrafına toplananların sözleriyle açılmış ve bundan sonra Pervane Muineddin, sultana karşı tavır almıştır. Pervane Muineddin bunun ardından Abaka Han’a, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı, Sultan Baypars’la işbirliği yapmakla suçlayan bir mektup göndermiştir.

Pervane Muineddin’in yanında münşi(kâtip) olarak görev yapan Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din Mesud, daha II. İzzeddin Keykavus’un ülkesi ele geçirilmeden önce Pervane Muineddin’den Niğde sübaşılığı’nın kendine verilmesi hususunda söz almıştı. Hatta, o, bu söz üzerine II. İzzeddin Keykavus’u ülkeden uzaklaştırmak üzere faaliyetlere girişmiş,bu amaçla da Sultan İzzeddin’i İlhanlı hükümdarına birkaç kez şikayet etmiştir. Neticede II. İzzeddin Keykavus ülkesini terke mecbur kalmış ve Bizans’a gitmiştir. II. İzzeddin Keykavus’un gidişiyle Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din Mesud istediğine yani Niğde’nin idaresine ve gelirine sahip olmuş, bu sayede de servete,şöhrete ve kudrete sahip olmuştur. Fakat Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din bu durum karşısında gurura kapılmış ve serkeşçe(asîce) hareketlere girişmiştir.
II. İzzeddin Keykavus,Niğde halkından gelen şikâyetler üzerine birkaç kez ferman çıkartarak,Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din’i davranışları konusunda uyarmıştır. Fakat bu fermanlar arkasında Pervane Muineddin gibi bir güç bulunan Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din üzerinde hiçbir etki göstermemiş ve bildiği gibi davranmasına devam etmesine neden olmuştur.
Arkasında Pervane Muineddin olduğu için Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din’e direk müdahale etmekten çekinen IV. Rükneddin Kılıç Arslan, en azından diliyle müdahale etmek istemiş ve bu amaçla da bir gece sarayında Pervane’nin adamları ve Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din’in dostları olan nedimleriyle otururken:
-“Niğde vilayetini Şeref’ten alıp şefkatli olmaya, adalet yaymaya, vefakârlık gösterip halka iyi davranmaya yatkın olan bir başkasına vermek gerekir” demiştir. Başka bir konuşmasında da IV. Rükneddin Kılıç Arslan, Pervane Muineddin’e Sinop’un mülkiyetini vermekteki pişmanlığını belirtmiş ve: “ Her zaman bir padişah hizmetçisi, bir şehri bağış olarak ister. Pervane’nin adamları ve taraftarları, atalarımızdan miras kalmış olan ülkemize göz dikmişler, baskı kurarak bizi küçük görmeye başlamışlar, her gün bir miktar hak ve yetkilerimizi budayıp, onları yok etmeye çalışmışlar ve bütün adamlarımızı ülke yönetiminden uzaklaştırma gayreti içine girmişlerdir.Eğer böyle giderse, gelecek yıl bizim artık ülkenin yönetiminde saltanat açısından hiçbir hükmümüz kalmayacaktır. Yapılacak iş, (İlhan’ın) yanına gidip işin asılın, zalimlerin her yeri tutmasından dolayı gelirimizin azaldığını ona arz etmektir. O durumda eğer o bize, ecdad mülkünden bir hisse vermese bile hiç olmazsa, bizim için daha iyi olacak olan (İlhan’ın) kullarının ülkemize sahip olmasını sağlarız. Cihan padişahının ülkesinden bir ülke oluruz ve verginin çokluğundan başka bir tarafa gitme tasasına gitme tasasına düşmeyiz” demiştir.

IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın bu konuşmalarından haberdar olan Pervane Muineddin ve Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din,Tokat’ta, IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ı ortadan kaldırmak için plan yapmışlar ve bu iş için Moğolları kullanmaya karar vermişlerdir. Bu arada Abaka Han’dan Pervane Muineddin’in Sinop’un alınmasının ardından yazdığı mektuba cevap gelmiş ve IV.Rükneddin Kılıç Arslan’ın Moğol yargucuları ve emirleri önünde sorgulanması ve suçu kanıtlandığı takdirde de istediğini yapması hususunda yarlığ gelmiştir. Bunun üzerine Pervane Muineddin, Anadolu’daki Moğol devlet erkânını elde etmek için çok miktarda hediye hazırlamış ve Hatîroğlu Şerefü’d-Din’le beraber Kırşehir’deki yaylağa göndermiştir.
Bu sırada Anadolu’da tümen beyi olarak Nabçi Noyan bulunmaktaydı. Bundan başka Baynal Yargucu, Kerey, Abaktay, Toga-Timur gibi başka beyler de vardı. Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din’in Moğol emirlerine hediyeleri sunmasının ardından gerekli havanın hazırlandığına inanan Pervane Muineddin yanında Abaka Han’ın yarlığı olduğu halde Nabçi Noyan’ın yanına gelmiştir.
Pervane Muineddin, Nabçi Noyan’a:
-“Sultan Suriyelilerle işbirliği yapıp, isyana kalkışmak istediyse de ona ben engel oldum. Onun için bizi ortadan kaldırmayı düşünmektedir. O, beni öldürüp işimi bitirdikten sonra hiç şüphesiz sizin varlığınızı ortadan kaldırmak için adam toplayacaktır. Zaten Rum askerleri her yanda karıncalar gibi coşup taşmaktadır. Eğer onun düşüncesi kuvveden fiile çıkmadan ve o, çok sayıda asker toplamadan önlem alınmazsa, iş çığırından çıkar.” diyerek,önlem alınması gerektiğini ileri sürmüştür. Bu hususta Pervane Muineddin ilk önce yakın dostu olan Nabçi Noyan’ı ikna etmiş ve onun vasıtasıyla da diğer Moğol emirlerini ikna etmiştir. Bunu üzerine hep beraber Aksaray’a gitmeye ve IV.Rükneddin Kılıç Arslan’ı oraya çağırmaya karara verilmiştir. Moğol emirleri kendi askerleriyle yola çıkmışlar, Pervane Muineddin’de yanında Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din,Cacaoğlu Nureddin ve bunlara bağlı Danişmendiye, Niğde ve Kırşehir iktalarına bağlı askerlerle birlikte Aksaray’a doğru yola çıkmış ve yolda Moğol askerlerine katılmışlardır.

Bu arada, Konya’ya ardı ardına elçiler yollanmış ve Sultanın Abaka Han tarafından gönderilmiş olan mühim bir yarlığ hakkında görüşmek üzere acele olarak, Aksaray’a gelmesi istenmiştir. Bunun üzerine IV. Rükneddin Kılıç Arslan maiyetindekilerin uyarısına rağmen veziri Fahreddin Ali’ye inanarak Aksaray’a Moğollardan önce gelmiş, Moğol emirlerinin geldiğini haber almasının ardından
onları karşılamak üzere Kırşehir yoluna doğru onları karşılamaya çıkmıştır. Sultanın onları karşılamak üzere beklediğini öğrenen Pervane Muineddin kafileden ayrılmış ve onlardan önce Sultanın yanına varmıştır.
Pervane Muineddin IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın yanına vardığında, ona, hakaret varan tehdit dolu sözler söylemiştir. IV.Rükneddin Kılıç Arslan, Pervane Muineddin’in küstahça davranışına ses çıkaramamış sadece:
-“Ağabey(ici), sarhoş musun veya uyuşturucu(haşiş) mu aldın?”diye sormuştur. Bunun üzerine Pervane Muineddin:
-“Evet! Beni senin uygunsuz davranışın sarhoş edip uyuşturdu. Seni Borgulu Kalesi’nden ben çıkarttım. Senin saltanatının düzeni, benim tedbirimle yoluna girdi. İlahi takdir sebebiyle benim
hizmetimin hakkını tam olarak tanımadın.” demiştir. Bu bilgileri veren Aksarayi Sultanın olayın akabinde Nabçi Noyan ile görüştüğünü ve aynı gün yanında Fahreddin Ali olduğu halde Aksaray’a döndüğünü, buna karşılık Pervane ve Moğol kumandan ve askerlerinin şehrin batısına geçerek Kulkul suyu etrafında ordugâh kurduklarını söylemektedir.
İbni Bibi ise, bu ilk karşılaşma hakkında daha ayrıntılı bilgi verir. Buna göre, Moğollar, Aksaray’a geldiklerinde Taceddin Mutez tarafından bir ziyafet verilmiş ve bu ziyafete Sultan da katılmıştır. Bu ziyafet sırasında Moğollar Sultanı, Pervane Muineddin’i öldürmek istediği gerekçesiyle sıkıştırmışlar, ona,Pervane’yi öldürmesi için teşvik edenlerin isimlerini sormuşlar ve ertesi güne kadar müddet vererek bırakmışlardı.


Hadisenin bundan sonrası için en ayrıntılı bilgiyi, İbni Bibi’de bulmaktayız.Çünkü Aksarayi, emrinde olduğu Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din’in olaylardaki kötü rolünden dolayı, buraları kısa geçmiş veya atlamıştır. İbni Bibi’ye göre IV.Rükneddin Kılıç Arslan geceyi Aksaray’da geçirmiş ve ertesi gün ziyafet sırası kendisinde olduğu için erkenden yola çıkıp, Moğol emirlerinin yanına gelmiştir.
Zamanın âdeti olarak, Sultan ve Moğol askerleri ava çıkmışlardır. Av sırasında Moğol askerleri,Sultanın etrafında silahlı olarak dolaşmışlar ve onu devamlı olarak göz hapsinde tutmuşlardır. Avdan sonra IV. Rükneddin Kılıç Arslan çadırına gelmiş ve yemek için Moğol emirlerini davet etmiştir. Yemek sırasında kalabalığın ve sıcağın tesiriyle sıkılan IV. Rükneddin Kılıç Arslan üzerindeki yeleğini (nimçe) çıkartarak Camedarına(giyisi görevlisi) vermiştir.
Bu sırada Moğol emirlerinin gözü Sultanın kemerindeki çok değerli hançerlere ilişmiş ve bakmak için istemişlerdir. Ardından Moğol emirleri ellerindeki hançerlerle Sultanı sıkıştırarak Pervane Muineddin’i öldürmek isteyenlerin adlarını tekrar istemişlerdir. IV. Rükneddin Kılıç Arslan özür
dileyerek, böyle bir isim olmadığını söylemiştir. Yine İbni Bibi’nin naklettiğine göre,bu sırada çıkan itiş kakışma sırasında sultanın kadehine zehir boşaltmışlardır.



Kimilerine göre zehri boşaltan Pervane Muineddin’in bizzat kendisidir. IV.Rükneddin Kılıç Arslan, zehirli şarabı içmesinin ardından mizacında değişme gelmiş ve ardından otağdan dışarı çıkmış ve atına binerek şehrin yolunu tutmuştur. Sultan yoldayken hizmetçileri arkadan yetişerek, geri dönmesi için onu ikna etmişlerdir. IV.Rükneddin Kılıç Arslan otağdayken Nabçi Noyan ve Pervane otağın dışına çıkmış,geride Hatîr-oğlu Şerefü’d-Din ve birkaç Moğol askeri kalmıştır. Bunlar önce çadırın kapısını sökmüşler ve ardından zehir dolayısıyla zayıf düşmüş olan sultanı tekmeleyerek dövmüşlerdir. Sonunda sultanı yayın kirişiyle boğarak, canını almışlardır .
Aksarayi ise Sultanın ölümünü biraz daha değişik anlatmaktadır. Ona göre IV. Rükneddin Kılıç Arslan zehirli şarabı içtikten sonra zehirlendiğinin farkına varmış ve otağdan dışarı çıkarak midesindeki zehri çıkarmak maksadıyla kusmaya çalışmıştır. Fakat Moğollar, buna izin vermemiş ve onu alıp otağa sokmuşlardır.
Ardından IV. Rükneddin Kılıç Arslan zehrin etkisiyle bir süre sonra hayatını kaybetmiştir (22 Cemaziyelahir 644–31.03.1266) .
Bir başka yazar olan Gregory Abû’l Farac, Sultanın otağda kementle boğulduğunu yazar.

Dönemle ilgili tasavvufi bir kaynak olarak önemli bir yer teşkil eden Ariflerin Menkıbeleri’nde,
Ahmed Eflaki de IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın ölümünü tasavvufa dayandırarak anlatır. Ona göre Sultan, Aksaray’a Moğolların yanına gitmeden önce Mevlana’ya,gidip gitmemesi hususunda fikrini sormuş Mevlana da gitmemesini söylemiştir.
Fakat ardı ardına gelen elçiler neticesinde Sultan gitmeye mecbur kalmış ve gittiğinde de boynuna yayın kirişi geçirilip boğdurulmuştur. Sultan Rükneddin boğdurulduğu sırada Mevlana diye bağırmıştır. Bu sırada ise Mevlana ise, zurna ve beşaret getirtip kulağının dibinde çaldırtmıştır. Sebebini sorduklarında IV.Rükneddin Kılıç Arslan’ın ölürken adını söylediğini ve duymamak için bu yola başvurduğunu söylemiştir.

Sabah olunca IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın fazla şarap içmekten hasta olduğu, ilan edilmiş ve onu taşımak için bir mahfe yaptırılmıştır. Ardından Sultanı taşıyan mahfe Konya’ya doğru yola çıkmıştır. IV. Rükneddin Kılıç Arslan, bu şekilde ayın 26’sında Konya’ya getirilmesinin ardından Sultanlar Türbesi’ne getirilerek, gömülmüştür.
Yirmi sekiz yaşında ölen IV. Rükneddin Kılıç Arslan,ardında henüz bebeklik çağında bir erkek evladı bırakmıştı. Gıyaseddin Keyhüsrev adını taşıyan bu bebek, İbni Bibi’ye göre iki buçuk Aksarayi göre altı, Ebu’l Farac’a göre ise dört  yaşındaydı. IV. Rükneddin Kılıç Arslan’ın küçük yaştaki bu çocuğu,
Pervane Muineddin ve Fahreddin Ali’nin çabalarıyla tahta çıkarılmış ve kendisini tahta çıkaranların gölgesinde hükümdarlık yapmıştır.

Kaynak:Kansu Ekici,Anadolu Selçuklu Devletinde Üç Kardeş Devri

Bu web sitesi ücretsiz olarak Bedava-Sitem.com ile oluşturulmuştur. Siz de kendi web sitenizi kurmak ister misiniz?
Ücretsiz kaydol